3.Sayı (Mart 2014)
Mart ayı özel sayısı;
Mart ayına dönüp bir bakınca, bu sayının nasıl olacağı belli dedim…
Manşetlere bir daha baktım, Turhan Selçuk’u bir daha andım ve dilime şu şarkı takıldı. Youtube’u yasakladılar ya ben de şarkının sözlerini yazdım;
…
Birazdan gün doğacak
Zamanın padişahına bizden selam söyle
Bütün başkanlara hayır
Hakkın gemisi bu limandan geçecek
Başları boşlarıalıp gidecek
Doluyuz biz bardak gibiyiz !
Hüsnü Arkan
Mart ayı özel sayısı bu kadar. Bu ay içimden başka birşey yapmak gelmedi… Herşeye rağmen, güzel günler görmek dileğiyle…
31 Mart 2014 Pazartesi, 12:40 at 12:40
Güç nedir? Bir insanın gücü elinde tutması, o insanın yaptıklarının doğru olduğu anlamına gelir mi?
Güç deyince ilk aklıma gelenler;
Sevginin gücü, (İnsanı ve doğayı sevmeden, sevginin gücünden bahsedilebilir mi? Ve eğer bir çıkar söz konusu ise o sevginin samimiyetinden söz edilebilir mi?)
Bilginin gücü, (cehaletin, çıkarın olduğu yerde bilginin gücü tehlikeli olmaz mı? Başta atom bombası olmak üzere, her türlü silahı yapan insanlar da, onları kullanan insanlar da bilgili insanlar değil miydi?)
Paranın gücü, (Para gerçek sevgiyi, dostluğu, insaniyeti ve adaleti satın almaya yeter mi? Eğer bu değerler alınıp satılabilir hale gelmişse erdem diye birşey var mıdır? ERDEM NEDİR?)
Peki ya yalanın gücü? (Çıkar-korku-yalan-cehalet arasındaki ilişki nedir?)
Tehditin gücü var mıdır? Nasıl bir tehdit insanı güçlü kılar?(Tehdit-çıkar-korku-yalan-cehalet arasındaki ilişki nedir?)
Pinochet, Hitler, Mussolini, Stalin, Çavuşesku… Bunlar güç sahibi insanlar değil miydi ve güçlerini ne şekilde kullandırlar, şimdi nasıl anılıyorlar?
Atatürk, Kastro, Che, Gandi, Mandela, Martin Luther King… Onların nasıl bir gücü vardı, nasıl kullandılar ve şimdi nasıl anılıyorlar?
Kafam karışmış gibi mi görünüyor? Hayır tam tersine gittikçe daha da netleşiyor. Bu sabah üzgün ve endişeli başladım güne. Çünkü memleketimi seviyorum ve onun için endişeleniyorum. İnsanın sevdiği şeylerin zarar göreceğini düşününce üzülmesi ve kaygılanmasından doğal ne olabilir?
Ama üzülmek ve kaygılanmak birşey çözmez. Ben de doğru olduğuna inandığım şeyleri daha iyi ifade edebilmenin yollarını arayacağım. Güzel şeyler paylaşmaya devam edeceğim ki güzellikler çoğalabilsin. Ama Gezi de olduğu gibi gerçekleri de burada paylaşmaya devam edeceğim.
“Sorunlar yok olmaz. Ya çözmek için çalışırsınız ya da olduğu gibi kalırlar. Ve eğer çözümün bir parçası değilseniz, sorunun bir parçasısınız demektir.” / Dr.M.Scott Peck
Bu bireysel bir çaba da olabilir, çoğalarak da devam edebilir. Bunu zaman gösterecek.
31 Mart 2014 Pazartesi, 13:13 at 13:13
Güçlü olmak durumundayız. Ruhsal ve fiziksel olarak güçlenmeli, kendimizi güçlü hissetmeli ve güçlü durmalıyız ki gücü elinde bulundurduğunu zannedenler kendi güçlerinin yanılsama , aldanma olduğunu anlayarak afallasınlar. Afallamayacak kadar güçlü göründüklerine aldanmayalım.
İnsanca duyduğumuz bu öfkeyi güçlü ve sağlam bir şekilde bu ülke için dönüştürmemiz gerekiyor. Yapılanlara müdahale edemeyeceğimizi düşünmemizi istiyorlar. İnsanların elleri kolları bağlı kalarak olanlara uyum sağlamasını istiyorlar. Oysa tam tersi olmalı. Nereden başlanabilir? Her yerden ve her şekilde başlanabilir. Hırsızlıkla ve şiddetle baş edebilmek kolay değil ama ben insanca olanın, adil, doğru ve yaşam için olanın bu ülkede canlanacağı günler için çalışmaya kararlıyım. Rehavete kapılmamızı istiyorlar ve onların istedikleri bir düzenin gerçekleşmemesi için öncelikle canlı, umutlu, çalışkan, uyanık, azimli olmalıyız. Böyle gelmiş ve böyle gider düşüncesinden mümkün olduğunca uzak durarak her an ve her yerde direnmek durumundayız şimdi.
31 Mart 2014 Pazartesi, 14:17 at 14:17
Korkusu, çaresizliği, hırçınlığı, sonunda kaybedeceğini biliyor olmasından. Biriktirdiklerini saklarken, içindekilerini kusuyor rezil bir şerhoş gibi. Kendinden öncekilerin, yani çalıp- biriktirip mezarlarına götürenlerin nasıl soyulduğunu gördükçe, biriktirdiklerinin kendinden daha mahir hırsızlarca nasıl talan edildiğini gördüğü için hiç huzuru yok…
Korkuyor; ne zaman bir gerçek insan görse, korkuyor çünkü bir kemanın, bir klarnetin içe işleyen sesine dayanamaz o. Hiç müzik yok hayatında.. O yüzden çevresinde gerçek insan yaşamıyor, zehirleniyor çünkü.
Şimdi Barbaros Erköse’den Atlantik- Cazname’yi dinleyeceğim nihavent makamında….