Olaylar Olaylar…
Dönüş yolunda Savaş, “bu dalıştan Yutmoğraf’a çok malzeme çıkar” dedi. Haklıydı. Bu sabah ilk işim Yutmi ve Yutmoğraf’ın nüfus cüzdanlarını aldıktan sonra yazmaya koyulmak oldu 🙂 Bunu yazmazam çatlardım; artık onlar da birer vatandaş 🙂 Bir pazartesi sabahı, muhteşem bir dalış gezisinin ardından bir de bu olay… Bir haftaya daha güzel nasıl başlanır acaba 🙂
Bu dalışta Yutmi çok fazla şey yutamadı ama çok özel bir dalış olduğu için, Yutmoğraf’ta paylaşmak için diğer arkadaşları ile kolektif bir çalışma içine girdi.
Ve ben şu anda bilgisayarımın başına oturmuş -neyse ki bugün iş yok-, sızlayan sağ koluma ve tutulan boynuma rağmen, sıcak tarçınlı bitki çayımı yudumlayarak soruyorum kendime; nerden başlasam, nasıl anlatsam…? 🙂
10 yaşındaki halini bildiğim veletin 7 yıl sonra açtığım paketinden mi başlasam -ki bu gezinin benim için en özel kısmı-… Güzel bir prensesin sulatında prensini bulmasını mı yazsam, Murat Abi, Berna ve Oğuz’un yaptığı sürprizlerden mi bahsetsem, yoksa zodyak Kerem’in ne kadar kulaklarını çınlattığımızı mı anlatsam…? En iyisi mi ben kronolojik sırayı takip edeyim. Karaburun dalışına gelmemin sebebi olan delikanlı ile başlayayım.
Eren’i 10 yaşında tanıdığımda uzun saçlı ve gayet cool bir erkek çocuğu idi. Uzun süre görmediğiniz çocuklar, size yılların nasıl geçtiğini gayet güzel anlatıyorlar… İşte bu dalışta da Eren’in paketi açılacak. Adam gelmiş 17 yaşına… Gel de heyecanlanma… Dalış otobüsüne bu sefer Bahçeli’den bindim. Baktım bizimki oturuyor orada tek başına. Beni görünce şaşkın bir gülümseme belirdi yüzünde… Neyse bari, beni unutmamış, dedim içimden 🙂 Herkesle iki kelam ettikten sonra gittim yanına oturdum. Biraz sohbet ettik. Konuştukça artık tanıdığım o küçük Eren’den çok fazla eser kalmadığını, yanımda oturanın -gayet de aklıbaşında- bir delikanlı olduğunu farkettim.
Sabah güneş doğarken Karaburun’a girik. Ancak güneş yalnız değildi yanına bulutları ve rüzgarı da takmıştı ki bu benim biraz keyfimi kaçırdı. Savaş da sağolsun açtı şom ağızını yağmur yağacak da yağacak diye… Ben de yağmur da yağmayacak bulut da kalmayacak diye başladım Savaş’la itişmeye.
Neyse ki ben kazandım da öğlene doğru ne bulut ne rüzgar kalmadı. Karaburun küçücük bir yermiş meğer. Sessiz, sakin, küçücük bir tatil kasabası. Bizim kalacağımız yer “Number One Otel”. Tam bir number one çünkü dalış yapacağımız yer kaldığımız yerin hemen önü. Kıyıdan zodyakla açılıp, dalıştan sonra sahile dönüyorsun. İster odana git, ister restorana. Herşey elinin altında. Böyle bir dalışı ilk defa yapıyorum, onun için işin bu kısmı çok hoşuma gitti. Hatta dalış aralarında odama gidip, sıcak duşun altına girip ısındım bile, düşünebiliyor musunuz konforu :)))
Amanın yine heyecanlanıp sırayı bozmaya başladım. Nerde kalmıştık… Sabah bir taraftan bulutların gitmesi için bildiğim tüm dilekleri evrene yollarken, bir taraftan da dalış düzenimi düşünüyordum. Ben kıyıda öyle şaşkın şaşkın bakınırken, şaşkınlığım karşımda Murat Abi ve Berna’yı görünce daha da arttı 🙂 Onların da Karabun’da olacağını ve bir şekilde göreceğimi düşünüyordum ama bu kadar erken beklemiyordum 🙂 Öyle mutlu oldum ki onları görünce… Bu benim için günün ilk sürpriz oldu.
Murat Abiler gittikten sonra odalar belirlendi ve biz hazırlanmak için odalarımıza çekildik. Kalacağımız otel, sahildeki restoranı ve önündeki küçük yüzer iskelesi ile üçü bir arada bir hizmet sunuyor bize. Mesela ben ilk defa dalış elbisemi otel odasında giyinip çıktım 🙂 Ekipler belirlendi. Benim ekipte Eray, Burcu, Kurtuluş, Utku, Didem ve artçımız Savaş var. Savaş hariç hepsi de bir yıldız ve hepsinin de ilk zodyaklı dalış tecrübesi olacak bu. Hepimiz hazırlanıp, dalış bölgesine gitmek için yüzer iskeleye bağlı olan zodyağa biniyoruz. Bulutlar ve rüzgar gitti ama denizdeki kuzucuklar (dalga) duruyor. Hoplaya zıplaya kısa bir yolculuktan sonra ilk dalış noktasına varıyoruz. İşin en eğlenceli kısmı zodyaktan atlamak. Ondan sonra gelsin mavi derinlik… Yukarıda kıyamet de kopsa sualtı huzurlu ve dingin görüntüsüyle insanı rahatlatıyor. Dalışı tamamladıktan sonra işin diğer eğlenceli kısmı başlıyor, zodyağa geri binmek 🙂 Neyse ki ekipmanlarla değil. Ekipmanlarımızı çıkartıp zodyaktakilere veriyoruz. Paletler hariç. Çünkü penguen olmadığımız için, paletler bize kendimizi itme gücü veriyor. Ve bizler kocaman penguen görüntülü insanlar olarak, aynı penguenlerin sudan karaya uçtukları gibi kendimizi zodyağa atıyoruz. Ekip güzel bir tecrübe yaşıyor, artık bir basamak daha tırmandılar 🙂
Birinci tur bittikten sonra paket operasyonuna girişiyoruz. Onların dalışı kıyıdan. Paketlerimiz İlke, Sevil, Gökhan ve Eren sualtında sonderece rahatlar. Basketbol oynayıp, balon şişiriyorlar filan… Artık siz düşünün 🙂 (Bu arada üstteki fotoğrafta ekibi görebilirsiniz. Boğaç Hoca, Sevil, Eren, Ben, Gökhan ve İlke. Ortadaki küçük hüsamettin var ya o benim 🙂 ) Ekip rahat rahat olmasına ama içlerinden biri (Gökhan) yerinde duramıyor. Yerinde duramamasının sebebi dalışla ilgili değil ama. Ertesi gün olacakları düşündükçe heyecanlanıyor olmalı. Sualtında çekirge olsa ancak Gökhan kadar olur. Adam yüzmüyor, bildiğin çekirge gibi sıçralamalar yapıyor. Ama bu çekirge 1.90’lık biraz fazla iri bir çekirge 🙂 Sevil sarı saçları ve mavi gözleri ile tam bir deniz kızı. Eren sakin ama çok heyecanlı. Sakin çünkü yaptım yapamadım heyecanı yok. Bir de daha önceden Oğuzhan’la discovery dalışı yaptığı için daha deneyimli. Ekipmanla barışık… Ama nerede bir balık sürüsü görse, kollarını iki yana açıp, turboları çalıştırıp son gaz üzerlerine gidiyor. Sonra da aniden durup, bana bakıp okey işareti çekmesi beni koparıyor… O cool mimikler, sualtında, maske arkasında bile yerini buluyor. Ve sualtında bulduğu her bira şişesine sarılıp içinde bira var mı diye kafaya dikiyor 🙂 İlke de oldukça sakin ve çabuk adapte olan paketlerden. Ama her birinin gözlerindeki ifade, yine muhteşem, yine muhteşem…
Paketler başarıyla dalışlarını tamamlayıp, biz ikinci tur zodyak dalışımızı yaptıktan sonra, günün en keyifli saati geliyor. Kuruları giyinip, denize karşı birer bira içmek… Ben de onu yapıyorum. Biramı alıp Boğaç hocanın yanına geliyorum ve Eren’le birlikte üçümüz sohbete dalmışken, Sarıgül’ün sesi duyuluyor. Bir de bakıyoruz ki Sarıgül ve Aydın’ın yanında bir de Aroymak… Aydın ve Sarıgül’ü bekliyoruz ama günün ikinci sürprizi Aroymak oluyor. Eren babasını karşısında görünce yine o şaşkın ama mutlu ifade beliriyor yüzünde. Bu arada ertesi güne bir parantez açıp baba-oğlun fotoğrafını paylaşmak istiyorum. Zira bunlar hayattaki çok özel anlardır. Kıymetini bilip, güzel bir yerlerde saklamak gerek…
Tam onlarla hoş beş ederken Murat Abi, Berna ve Elif çıkageliyorlar… Onlar da katılıyorlar sohbetimize… Sürpriz, sürpriz üstüne… Güzel bir akşam yemeğinden sonra ben yine saat on yatağa kon yapıyorum. Bir önceki gecenin uykusuzluğu ve günün yorgunluğu tüm bedenimi saran bir yorgan sanki.
O kadar erken yatınca erken kalkmak kaçınılmaz tabii. Sabah koyu bir uçtan bir uca yürüyorum. Birkaç balıkçı balıktan dönmüş ağlarını temizlerden, kıyıda da bir iki kişi de olta ile balık tutmaya çalışıyor. Onun dışında tamamen bir sessizlik hakim. Güneş doğuyor ama arkamızdaki tepeyi aşıp bize ulaşması 10’u buluyor. Bugün bulut hiç yok ama rüzgar çok. Bugünkü dalışları Selçuk ve Aydın’la paylaşıyoruz. Boğaçhan’la biz paketleri daldıracağız, onlar diğer ekipleri daldıracak. Böylece zamandan ve ısıdan 🙂 tasarruf etmiş olacağız.
Paketlerle ilk dalışımız yine kıyıdan olacak ama ikinci dalışı, onların isteği üzerine zodyakla açılarak yapacağız. Bu onlar için de çok özel bir deneyim olacak zira normalde paketlerle zodyak dalışı -benim bildiğim kadarıyla- pek yapılan bir şey değil. Ama bu gezide özel olmayan ne var ki? Herşey çok özel 🙂
İlk dalış yapıldı bitti. Ben hemen ikinci dalışa gelmek istiyorum artık fazla bekleyemeyeceğim. Hep beraber zodyağa biniyor ve dalış yapacağımız noktaya ulaşıyoruz. Geldiğimiz yer bir adanın kıyısı. Sığ ve kumluk bölgenin denizde oluşturduğu mavilik akıllara zarar. Zodyaktan atlayışlar başarılı. Suya dalıyoruz, o da başarılı. Ama o da ne ! Akıntı var. Bizim acemiler güya diz üstü oturup günün en önemli sürprizini izleyecek ve gerçekleştirecekler. Ve şimdi bu dalışın olayını açıklıyorum; Gökhan, Sevil’e sualtında evlenme teklif edip yüzük takacak. İlk başta kumlukta diz çöküp oturmaya çalışıyor bizim paketler ama ne mümkün. Akıntı var. Eren ağırlığı fazla olduğu için 2 kilo düşürmüş. Aslında yüzerliği iyi ama akıntı olduğu için diz çöküp duramıyor. İlke’ye bakıyorum 3 stonefish (onun hikayesi uzun, şimdi araya girip işi sulandırmayayım) şeklinde bir türlü yerinde duramıyor 🙂 Sevil’le Gökhan kumluktan kaya kaya yosunluk bölgeye gelmişler. Boğaçhan bir taraftan onları tutup, bir taraftan seramoniyi gerçekleştirmeye çalışıyor. Havada konfeti şeklinde yosunlar uçuşuyor. Bir kafa görüyoruz bir palet derken, bizimki Sevil’e tek taşını takmayı başarıyor. Neyseki o hengamede yüzük düşmüyor yoksa mümkün değil o erişte tarlasında o yüzüğün bulunması 🙂
Tüm bunlar olurken ben Prensle prensesin yüzünü göremedim ama zodyağa vardığımızdaki mutluluklarını unutamayacağım. Bu da Savaş’ın kamerasından, bu küçük hikayenin görüntülerinden bir derleme; Savaş mı? Videoyu izlerken hemen anlayacaksınız O kim :))))
Evlenme teklifi faslı bitince dolaşmaya çıktık. Yeryer akıntı olmasına rağmen bizim paketler çok başarılı bir şekilde ilerliyorlardı. Tam dalışın sonlarına doğru Tahir (nişan fotoğrafçısı 🙂 ) Elinde yavru bir ahtapotla geldi. Eren de İlke de ahtapotu görünce çıldırdılar. İlke eline aldı, sonra Eren’e uzattı ama ahtapot ilkeye öyle bir yapışmıştı ki… neyse ki kazasız belasız Eren’in eline geçti. Bir süre ahtapotla oynadıktan sonra dalış sona erdi. Zodyağa binip karaya döndüğümüzde tüm ekip genç çifti alkışlarla karşıladı. Ben de buradan hem onları kutluyor ve bir ömür boyu mutluluklar ve güzellikler onların olsun diyorum, hem de yeni dalıcı arkadaşlarımıza aramıza hoş geldiniz diyorum.
Yeni dalışlarda buluşmak dileğiyle…
NOT: Bu yazıda çekim ve fotoğraflarını paylaşan Oguz ve Savaş’a teşekkürler…
24 Eylül 2013 Salı, 07:32 at 07:32
nefisss!…
Gökhan ve Sevil’ e mutluluklar…:)
24 Eylül 2013 Salı, 08:05 at 08:05
Yine süper güzel bir yazı olmuş… Bizim ekipte çok cool görünüyor 🙂
24 Eylül 2013 Salı, 08:13 at 08:13
Selam Başak hocam çok güzel bir yazı 0lmuş her zamanki gibi duygularına sağlık tesekkurler
yalnız bir düzeltme isteyeceğim düğün fotografçısı gurup üyelerinden ,Tahir İzci olacaktı ufak bir düzeltme , Haşim o dalışta yoktu :)) Nice mutlu haberlere nice güvenli dalışlara :))
24 Eylül 2013 Salı, 08:28 at 08:28
Elinize sağlık hocam, çok güzel olmuş
24 Eylül 2013 Salı, 08:33 at 08:33
İlke’cim beğendiğine sevindim. Sizler de benim unutamayacağım paketlerden oldunuz.
Umarım siz de bu dalıştan keyif almışsınızdır. 3 stonefish’in hikayesini bir ara sana anlatayım ama yazarak olmaz :)))
Gördüğüm en rahat paketlerdensin seni de tekrar tebrik etmek istiyorum. Birlikte nice dalışlara diliyorum.
24 Eylül 2013 Salı, 08:39 at 08:39
Güzel bir haftasonu olmuş gerçekten.Dalış aralarında odaya gidip, sıcak duşun altına girip ısınma fikri benimde içimi ısıttı.Dalış sonrası o tatlı yorgunluğun üstüne yapılan biralamayı kıskandım. Sevil ve Gökhan’a bir ömür boyu mutluluklar diliyorum.Gökhan o hengame de yüzüğü Boğaç Hocam’a da takabilirmiş,sonra ayıkla pirincin taşını 🙂 Allahtan dikkatli çocukmuş!
Sevgilerimle,
24 Eylül 2013 Salı, 08:57 at 08:57
Ne güzeel… bu serin sabahta denizde sizi düşündükçe daha bir üşüdüm 🙂 Çok renkli ve keyifli bir dalış olmuş…Karaburun’a benim de gidesim var. Ayrıca bir çift için daha “özel” bir dalış olmuş; onlara da mutluluklar dilerim…Hepiniz için deniz dibinin engin maviliği ve dinginliği sonsuz olsun; biz de yansımalarınızdan faydalanalım 😉 sevgiler…
24 Eylül 2013 Salı, 09:02 at 09:02
Eren’in 7 yaşında, Alanya’da raftingte hepimize nasıl gaz verdiğini ve biz bağıra bağıra soğuktan titrerken onun gayet “cool” bir şekilde titremesini hatırladım. Hey yıllar….
Sevgiler
24 Eylül 2013 Salı, 09:17 at 09:17
Pek gözel bir etkinlik olmuş 🙂 gk
24 Eylül 2013 Salı, 10:08 at 10:08
Başak’cığım yine içimizi ısıtan bir yazı olmuş. Süprizlerde harika. Güzel ve mutlu haberler duymaya o kadar çok ihtiyacımız varki ikisinide tanımasamda bir ömür boyu mutluluklar diliyorum. Öpüyorum.
24 Eylül 2013 Salı, 10:23 at 10:23
harikasın … 2 günlük maceramızı iyi özetlemişsin.. bu arada video da kendi reklamımı da yapmşımmm.. 🙂
24 Eylül 2013 Salı, 10:24 at 10:24
Her ne kadar tanımasam da olay benim yüzüme kooooo-caman bir gülücük kondurup yüreğimin pır pır etmesine neden oldu… Ne güzel… Neeee güzel… Bu mutluluğun sular seller gibi dolu dizgin ama yine de sualtının dinginliğinde yaşanacağına adım gibi eminim… Sonsuz mutluluklar çocuklar…:-)))))))
Karaburun deyince de burnumun ucu sızladı acıcık… Çeşme sapağından girdikten sonra 7-8 km içeride abimin yazlığı vardı ve yıllarca çok keyifli günler yaşadık orada…:-))))
24 Eylül 2013 Salı, 12:37 at 12:37
Bu arada şu yutminin “artık vadandaş” konusuna açıklık getirseniz mi yoksa başka bir yazı konusu mu olur? Sanki ben bilmiyormuşum gibi 🙂
25 Eylül 2013 Çarşamba, 00:49 at 00:49
Ne diyeyim daha bu sene biz yokuz diye bütün aksiyonlar yaşanıyor sağlık olsun bu arada başak hocam senin ve yutminin kalemine diline gonlune kalbine sağlık:) her ne kadar yeni arkadaşları tanımasam da mutluluklar dilerim…yutmograf vasıtasıyla Selçuk hocama da iki kelam edeyim Google dan uyarı geldi butun uydularını aktif hale getirmelerine rağmen seni haritalarında takip edemiyorlarmışşş
25 Eylül 2013 Çarşamba, 06:11 at 06:11
Nasip be Selçuk, nasip 🙂
25 Eylül 2013 Çarşamba, 06:57 at 06:57
Selçuk’cum
Kendi paketini kendi açan, muzip gülüşlü insan 🙂
Sağlığımız ve imkanlarımız el verdiği sürece daha birlikte çok dalışa gideriz sen merak etme…
Gelemesen de bizimle yaşadıklarımızı paylaştığın için sana teşekkür ederim.
27 Eylül 2013 Cuma, 01:10 at 01:10
Başak Hocam elinize sağlık, yazınızı çok beğendim.
Karaburun ‘da paket olarak yaşadığımız özel ilgi beni çok şımarttı, Sanırım benim paket tam olarak açılamadı:)) Sonraki dalışlar içinse söz veremem:)
Benim için ‘o an ‘ kadar özel olan sizlere de tekrar teşekkür ederim.
27 Eylül 2013 Cuma, 01:18 at 01:18
Sevil’cim
Yazıyı beğendiğine sevindim.
Ayrıca bizlerle paylaştığın için de çok teşekkür ederim 🙂
Bence senin paket de diğerleri gibi gayet güzel açıldı.
İkinizi de tekrar kutluyor, gönlünüzce bir hayat diliyor ve nice dalışlara diyorum.
27 Eylül 2013 Cuma, 23:07 at 23:07
ilginç, sürprizlerle dolu bir hafta sonu olmuş. Bu arada Yutmi’nin nüfus cüzdanına kavuşmasını da es geçmeyelim. Kutlarım, ömürlü olsun.
28 Eylül 2013 Cumartesi, 17:56 at 17:56
Karaburun maceranız da müthiş keyifli olmuş Başak’cım, hoşgeldin özlemiştik..Yutmi’nin kimliğine kavuşması da muhteşem..Nişanlılara mutluluklar dilerken, daha nice yaşanası maceralara diyorum..Sevgilerimle…
07 Ekim 2013 Pazartesi, 12:30 at 12:30
Çok güzeeeeeeeeeeeel! Arkadaşlar, harikasınız 🙂
Gökhan ve Sevil’e mutluluklar 🙂