Yutmi

888 Yürüyüşü

Eylül 09 2013

Cumartesi günü küçük dostum Masal’la şirinleri izlemek üzere Kentpark’ta buluştuk. Annesi okul alışverişi yaparken biz sinemaya girdik. Film çıkışı AVM’nın restoranlarından birinde oturan annesi ile ananesinin yanına gittik. Nasıl bir kalabalık size anlatamam.. AVM’ler çok zorunlu kalmadıkça gitmeyi çok tercih ettiğim yerler değil. Kalabalık ve statik elektrik beni yoruyor. Çok fazla tekrar var, her yerde gördüğünüz mağaza ve markaların tekrarları… Üstelik bir mimar olarak da bana ne sevimli ne de estetik görünmüyorlar 🙂

AVM’nin bu kalabalık hali bana doğadaki karınca yuvalarını çağrıştırdı. Bu tepelerin içinde neler olup bitiyor, onun hikayesini anlatmayı Edibe’ye bırakıyorum. Ancak bu AVM’nin içinde müthiş bir tüketim çılgınlığı yaşandığı kesin. Bana herkes ne çok geziyorsun diyor. Bunu nasıl beceriyorsun? Bunun tek yanıtı var AVM’lerden uzak durarak :))) AVM’ye girince insan çoğunlukla ihtiyacı dışında da alım yapıyor. Yediği, içtiği, aldığı derken kim bilir kaç para harcıyorsunuz. Ancak bir pazar günü doğa yürüyüşünün maliyeti en fazla 50-60TL (çay-çorba molalarındaki harcamalar dahil).

Şehrin içinde doğayı nereden bulacağız sorusu gelir mi bunun ardından, bilmem de soranlar olursa diye söyleyeyim. Hatta fotoğraflarıyla anlatayım (not: bu fotoğraflar bana ait değil) Ankara’nın içinde orman göreyim, göl göreyim, kafamı kaldırdığımda betonarme yüksek binaları değil, gökyüzünü göreyim dediğin zaman bir Eymir Gölü geliyor benim aklıma. Eymir’e özel aracın yoksa gidemiyorsun bildiğim kadarıyla. Ya da TRT’nin oradan yürümek lazım biraz. Bu iyi mi kötü mü ikilemde kalıyorum bazen.

 

Mogan Gölü de var ama orada fazla yapılaşma var ve doğallıktan çok uzak geliyor bana orası. Benim doğa ve mimarlık anlayışıma uymuyor pek. Ben genellikle doğal ve mütevazi olanı seviyorum. Örneğin bizim 50 yıllık sitenin mütevazi gişine bu günlerde kale kapısı gibi bir şey dikiyorlar, nefret ediyorum! 🙂 Sanıyorum eski ile olan manevi bağlarım fazla güçlü benim. Eyvah bu konuya girmemeliyim yoksa yazı başka yere kayacak.

Bir de Atatürk Orman Çiftliği var(dı). Küçükken babaannemle çok giderdik oraya… Babaannemin turkuvaz – beyaz pötikareli örtüsü olan bir piknik sepeti vardı. Pikniğe giderken içinde de benim sevdiğim yiyeceklerden hazırlardı 🙂 Şimdi o pötikareli örtüsü olan sepet benim mutfağımda… Baktıkça hep onu ve AOÇ’yi hatırlıyorum. Bir de çiftliğe gitmek için Babaannemle trene binerdik. Çiflikte hayvanat bahçesinin içindeki piknik alanına gider, hayvanat bahçesini gezerdik. Hayvanat bahçesindeki hayvanları pek hatırlamam. Belki de hatırlamak istemediğimden, belki de çiftlik dondurmasını görünce herşeyi unuttuğumdandır…

Geçenlerde arkadaşlarla gittim seneler ve seneler sonra… Neden hatırlamak istemediğimi anladım. Oysa çiftlik arazisi ne kadar büyükmüş vakti zamanında, orası doğal bir hayvanat bahçesi olamaz mıymış? Millet yoktan neler yaratıyor, biz var olanın…

Çocukken öğretikleri bir şarkı vardı bize, o geldi aklıma bakalım siz de hatırlayacak mısınız? 🙂

Birtek dal kırmadan

Ormansız kalmadan

Her insan bir fidan

Dikmeli yurdumda

Tamam sadede geliyorum. Yani pazar günkü doğa yürüyüşümüze. Özellikle sonbaharda ormanlarda, tepelerde gezmek çok hoşuma gidiyor. Hele bir de yapraklar sarardı mı… Ama daha erken, her yer yemyeşil. Yutmi bile artık çok az yutacak şey bulmasına rağmen (tekrarları sevmiyormuş beyefendi :)) benimle pazar yürüyüşlerine gelmeye bayılıyor. Dalıştan daha çok seviyor desem inanır mısınız? :))) Tabii dalışta dalmayacağı zaman otel odasında tek başına kalıyor. Oysa diğer gezilerde ve tüm doğada yürüyüşlerinde hep benimle birlikte 🙂 Yediği önünde yemediği ardında.

Geçen pazar günkü yürüyüşümüz Gerede taraflarına oldu. Yürüyüş Esentepe’den başlayıp, Rumşah yaylası -bu yaylanın bir de küçük göleti vardı- ve Haciveli yaylalarında devam etti. Bu gezide bize Tatanka Iyotake liderlik etti 🙂

Yürüyüşe başladığımız noktada kocaman bir karaçam bizi karşıladı. Tatanka’nın söylediğine göre, Latinca adı Pinus Nigra olan bu karaçam yaklaşık 400 yıllıkmış. Önünde saygı ile eğildikten sonra yürümeye devam ettik. Kurumuş bir dere yatağından yukarılara tırmandık. Ama bu sefer öyle korkunç tırmanışlar yoktu. Tatlı bir eğimdi en fazla karşımıza çıkan. Yemyeşil ormanın içinde saatlerce yürüdük. Rumşah yaylasına geldiğimizde üzeri metal çatı kaplaması ile kaplanmış yayala evlerini gördük. Bunu Ankara civarındaki köy ve yayla evlerinde sıklıkla görür olduk ve bu görüntü hem beni hem Yutmi’yi çok üzüyor. KORKUNÇ görünüyorlar, hatta BERBAT ! Yazıda kullanmak için bir tane yutmasını istedim yutmadı. Yutmi çirkinlikleri yutmayı reddediyor. Hindistan’da dokunulmazları çekerken ne kavga kıyamet koptu bir bilseniz…

Rumşah yaylasında küçücük bir göl var. Göle yakın bir yerde öğle yemeği için mola verdik. Turgay Bey sanırım çalışıp gelmiş, yanında olta vardı 🙂 Ama göl öyle küçük öyle küçüktü ki… Onun dışında -bizim gruptan olmayan- iki kişi daha balık tutma girişiminde bulundu. Ancak oltaya takılan siyah poşetlerden başka bir şey olmadı. Etraftaki poşet, kağıt, su ve bira şişelerinden anladığım kadarıyla orası bir piknik alanıydı. Oysa ne güzel bir yer. Ve tekrar gelindiğinde temiz bulabilmek için -çöp kutusu yoksa dahi- bir poşet çöpü beraberinde götürmek çok zor olmasa gerek.

Göldeki kazlar ve göle yakın küçük derme çatma kulübenin önünde mangal yapan dedeyle nine Yutmi’nin çok ilgisini çekti. Ve tabii en sevdiği şey “buludlar” Buludlar, pambıg gibi buludlar…

 

Yemekten sonra yayladan çıkıp, yine ormana daldık ve dönüş yoluna geçtik. Gruptakilerden gps’i olan arkadaşlar bu yürüyüş rotasının 888 çizdiğini söylediler 🙂 888 ne mi? Eeee o da bu yürüyüşe katılanlar arasında bir sır olarak kalsın 🙂

AVM’ler sahte yaşamlar barındırır.

Oysa doğa yaşam demektir.

AVM’ler yanızca alır.

Oysa doğaya ne verirsen o da sana kat be kat geri verir.

AVM’nin sanat eseri olabilmesi yalnızca mimarına bağlıdır (ki o bile tartışılır ve görecelidir bence)

Oysa doğa sanatın ta kendisidir.

 

“888 Yürüyüşü” için 18 Yorum

  1. gk Diyor ki:

    tebrik ederim, yine aşka gelmiş döktürmüşsün..gk 🙂

  2. BERNA Diyor ki:

    Çok güzel, 888 kere maşallah.

  3. nazım Diyor ki:

    gerçekten harika başak….

  4. Necla Diyor ki:

    Çook haklısın, aynı duyguları paylaşıyorum seninle… Doğa bambaşka, insanlığınızı hissediyorsunuz…

  5. Geçkin Gezgin Diyor ki:

    :-))))))

  6. aynur Diyor ki:

    Merhaba Başak’cım. İçimde kalan ve çeşitli nedenlerle değişen hayatıma paralel olarak ertelediğim doğa yürüyüşlerimin bende yarattığı eksikliği ve mutlsuzluğu bana bir kez daha çok güzel hatırlattın. Bu sene tekrar başlamak istiyorum . Hani hep internetde dolanır ya şu bitsin , şu olsun sonra bunlar diyerek kendimiz için yapacaklarımız hep başkaca birileri için ertelenir de hayat ve zaman kaçar ya. Bu sene inşallah bende yürüyeceğim. Bitmeyen işlere rağmen nasılsa bitmiyor 🙂 Bari ben bitmeden yürüyeyim.:)

  7. servet Diyor ki:

    Masalcı Başak!
    Ben de 333 diyorum…
    Sevgiyle

  8. sebnemkurt Diyor ki:

    Başak hocam,kalemine sağlık.Harika yazmışsın yine.Ne kadar haklısın…

  9. Hüseyün Güçlü Diyor ki:

    Başak. Harika görüntüler. Tebrikler.

  10. Edibe Özmen Diyor ki:

    Başak’cım senin bu doğa yürüyüşü ile ilgili yazılarını okudukça bizim köyü özlüyorum. Çocukken sık sık gittiğimiz köyümüze artık sen bir iki defa gidebilir oldum. Hele birde bu yürüyüşler Kızılcahamam civarları oldukça daha da artıyor özlemim.
    Bu yazıdaki karınca yuvaları da çocukluğuma ve bizim yaylaya götrüdü beni… çocukken pazar günü olunca sabahın körü denilebilecek bir vakitte kalkar kahvaltı bile yapmadan yola koyulurduk. Önceki günden yapılan hazırlıklar arabanın bagajında, yaklaşık bir saatlik bir yolculuktan sonra yaylaya ulaşırdık. Sabah serinliğinin hala çimlerin üzerinde dolaştığı vakitlerde hemen kamp ateşi yakılır, çay demlenir, kahvalıklar çıkarılır, temiz havada bol gıda alınırdı. Sonra biz çocuklar “kaybolmayın haa” tebihleri ile etrafı keşfe çıkardık. O yaşlarda en çok ilgimizi çeken şeylerden biri de o devasa karınca yuvalarıydı. Oturudğumuz binaın bahçesinde de vardı karınca yuvaları ama toprakta bir iki delikten ibaretti onlar. Oysa yayladakiler öyle mi? Üstüste yığılmış çam yaprakları, orman toprağı ve üzeri vıngır vıngır orman karıncası dolu yuvalar… o günlerde hem merakla hem de korku ile uzaktan incelerdik o yuvaları. Biraz büyüyüp biyolog olunca içimdeki çocuğun merakı da yatıştı biraz. 🙂 Belgeseller ile de destekleyince o yuvalara hayran kalmamak pek mümkün değil.
    Dışarıdan rastgele yığınlar gibi görünen o yüksek yuvalar aslında oldukça ince tasarlanmış bir mimariye sahipler. İçinde milyonlarca karınca yaşıyor. Her kolonide işbirliği ve işbölümü var. Yani koloniler oldukça sosyal bir yapıya sahip. Dolayısıyla bu sosyal yapıyı barındıracak yuvalar da buna göre tasarlanmış durumda. İnce koridorlar, belirli bir düzene göre yapılmış odacıklara ulaşıyor. Koridorların birbiri ile bağlantısı, yine odaları birbirne bağlayan başka koridorlar var. Odalar çeşitli amaçlar için kullanılıyor. Örneğin bazı odalar depo olarak kullanılıyor, kışın yenecek tohumlar, böcekler bu odalarda biriktiriliyor. Bir de yumurta ve larvaların bulunduğu odalara var. Bir çoğumuz karıncaların toplayıcı toplumlar olduğunu düşünürüz, oysa tarımı ilk keşfeden canlı toplumlarından birdir karınca kolonileri. Karıncalar iyi birer mantar yetiştiricileridir. İşte bazı odalar da mantar yetiştirmek için kullanılır. Şimdi en başa tekrar dönelim; milyonlarca karınca devasa ve karmaşık bir yuvada… bize karmaşık gibi görünen bu yuvalar yavrular, depolar ve tarım alanları için en iyi havalandırmayı ve en iyi ısıyı sağlayabilmek için ince ince hesaplanarak yapılıyor. Ayrıca her bir karınca kaybolmadan, sıkışmadan, trafiğe neden olmadan, boğulmadan işini en iyi şekilde, koloniye en faydalı biçimde yapıyor bu harika yuva sistemi içinde.
    Kendimi tutamayıp ne çok şey yazdım. Biraz kendi korsan yazımı yazdım gibi oldu…affola 🙂

  11. basak Diyor ki:

    Edibe’cim korsan filan değil gayet güzel birşey yaptın. Zira benim de senden beklediğim tam da buydu. Bilgine sağlık. Burada bildiklerimizi paylaştıkça çoğalıyor, zenginleşiyoruz diye düşünüyorum. Tam da senin alanınla ilgili olduğu için sana pas verdim, sen de kaçırmadın golü attın. Aslan arkadaşım 🙂
    Bu yazdıklarından sonra bir AVM’leri bir de karınca yuvalarını yeniden düşünüyorum da… Karıcalar kadar olamıyoruz desem çok abartmış olmam galiba 🙂

  12. Edibe Özmen Diyor ki:

    Başak’cım teşekkür ederim 🙂 Bu arada ben bazı AVMlerde kayboluyorum. Ya ben de iş yok ya da AVMleri yapanlarda 😀

  13. basak Diyor ki:

    Edibe’cim
    Dayanamayıp bu mesajını da yanıtlayacağım zira bu da benim uzmanlık alanıma giriyor. Bence o AVM dedikleri insanı yutmak üzere planlanmış… Dolayısıyla sen ne kadar kaybolup çıkamazsan, o da onların o kadar işine geliyor 🙂 Yani senin kaybolduğun AVM’leri yapanlar, işlerini biliyorlar bence :)))

  14. Didem Diyor ki:

    Sevgili Basakcim :))
    Herzamanki gibi merakla ve keyifle okudum. Cumartesi gunu Okul alışverişi diye yola çıkıp havadaki elektrik yükünün uzerimize coken agirligiyla; bir sure sonra herseye ağlayan cocuğa zorla ayakkabı denemeye çalışan anne, tansiyonum cikti masal derken bir taraftanda ağlamasına dayanamayıp vaadlerle oyalamaya çalışan anneanne tablosundan bizi kurtaran şirinemiz oldun:))) tekrar cok tesekkurler. Bu arada gargamel duymasın Masal Şirin iksiri denemeleri yapıyor:)) umarım test icin bize içirmeye calışması kısa sürer:))sevgiler

  15. Nurcan Özcan Diyor ki:

    Harika , çok güzel betimlemişsiniz elinize yüreğinize sağlık.

  16. Hüseyün Güçlü Diyor ki:

    Yazılar diyor “ben güzelim”, fotoğraflar diyor” ben daha güzelim” Eline sağlık.

  17. Oya Hatipoğlu Diyor ki:

    Başak’cığım, hem fotoğrafların çok güzel,hemde yazın. Bizim gibi doğaya aşık insanların düşüncelerini dile getirmişsin hepsine katılıyorum, insanları tüketim ağına takılmalarını sağlayan yerler AVM ler, bizde arada gezeriz ama sevmeden… aslında ihtiyacımız olduğunda daha çok gitmeyi yeğliyoruz. İhtiyacı olsun olmasın alışveriş tutkunları olduğu sürece bizlerin istemediği o AVM ler dahada açılacaktır. Alma işleminin sonu yok çünkü…
    Sevgiyle kal.

  18. Defne Ataman Süral Diyor ki:

    Bu özgün ve 888 Gezimizi tam anlamıyla yansıtan müthiş fotolarınız için, ellerinize emeklerinize sağlık..Bugünkü Süleler Köyü ve Yaylası Doğa Yürüyüşümüzde birlikte olduğumuz gibi yenilerinde de birlikte olmayı diliyorum..Sevgilerimle, sağlıklı ve mutlu kalın…

Yorum Yazın