5000’lerde uzun kulaklı bir eşek…
Tırmanmaya başlamıştık ve artık yer yer kar da görmeye başladık. 2000′lerden 5000′lere doğru, +25′lerden (-)’lere doğru yükseliyorduk. Soğuk gittikçe hissedilir hale gelmişti. Yolda kar vardı. Manzara, dağlar, tepeler gerçekten büyüleyici. İnanılır gibi değil, sabah t-shirtlerle dolaşıyorduk, şimdi ise polarlar yetmiyor.
Bakmayın Bora’nın manzaranın heyecanına kapılıp havalara uçtuğuna 🙂 birazdan soğuktan büzüşmüş hallerini de göreceğiz hep birlikte 🙂
herkes yanındaki kırka, polar bulduysa giymeye başlamıştı. İrtifa için çok su içmemiz söylediğinden herkes Bora’nın sınırdan sonra aldığı koca bidon suları içiyor, içtikçe çişi geliyor, bunun için de araç zaman zaman yol kenarlarında duruyordu. Tabii bir tuvalet veya tesis yok… İhtiyaçlar doğada gideriliyordu. Otobüsün sağ tarafı erkeklerin, sol tarafı kadınların… Ben sırf bu yüzden tehlikeyi göze alıp su içmedim 🙂 Bunu yeni söylüyorum 🙂 Ama siz bana bakmayın ne deniyorsa onu yapın çünkü şaka değil gerçekten yüksekler adamı fena çarpıyor.
Neyse nerede kalmıştık, 5200mt.’de… Bu otobüsten ikinci inişimizdi. Ve artık 5200’lerdeydik. Hava oldukça sert ve rüzgarlıydı. Soğuk insanın içine işliyordu. Hafif başım döner gibi oluyordu ama hafif.
Tansiyonum düştüğü zamanki gibi hissediyordum. Aslında içimden koşmak geliyordu ama yapmamam gerektiğini biliyordum. Ayrıca vücudumda bunun iyi olmayacağının sinyallerini veriyordu zaten. Heyecandan kalbim güm güm atıyordu (sonra öğrendim ki bu heyecandan değil, yükseklikten ileri gelen bir kalp atışıymış). Biraz fotoğraf çektik ve yolumuza devam ettik. Bu arada merak edenleriniz olacak (Başta Sarıgül… 🙂 ) yolda ve bu geçiş kapısında gördüğünüz bayraklarda dualar yazıyor. Bir çeşit adak olarak kullananlar da var. Yol üzerinde bazı noktalarda bunları satan insanlarda gördük. Hepsi için söyleyemem ama çoğu ticari 🙂
Hepimiz yüksekliği yalnızca üşüyerek atlattığımızı düşünüyorduk. Ama ilerleyen saatlerde bazı arkadaşlarımızda baş ağrıları ve mide bulantıları başladı. Kusanlar oldu. Bu arada yol üzerindeki vize kontrolleri de devam ediyordu. Neredeyse saat başı vardı bu kontroller. Artık hava iyice kararmış, gece yarısına doğru ilerliyordu… Gecenin karanlığı, soğuk ve zaman zaman kusanlar için duran otobüs, bu sefer ciddi bir pasaport kontrol noktasında durmuştu. Ciddi diyorum çünkü burada hepimiz otobüsten inip, pasaport kontrolü yapılacak tek katlı küçük binanın içine girecektik. Soğuk öyle hissedilirdi ki hepimiz koşaradım binaya attık kendimizi. Ama burada da değişen bir şey olmamıştı çünkü mekanın içinde ısıtıcı yoktu… Tibet’e girerken öğrendiğimiz sıramıza geçtik. Ama bu sefer safları sıklaştırmış ve ısınmak için birbirimize sokulmuştuk. Soğuk, karanlık ve asık yüzlü askerler… Bir de irtifadan sarhaşo dönmüş bedenlerimiz… Ben çok fazla etkilenmemiştim ama ortamdaki fiziksel değişikliği de farkedebiliyordum…
Bu arada pasaport kontrol sırasında tuvalete gitmeye de karar vermiştim çünkü artık benim de tutacak gücüm kalmamıştı ve hiç değilse burada kapalı tuvalet vardı. Zaten artık olmasa da farketmez. Gecenin bilemem kaçı, saat farkı var, içimiz dışımıza çıkmış, gecemiz gündüzümüze karışmış vaziyette :))) Neyse ki gökyüzü çok güzel… Bu arada bunu nasıl farkettim bilmiyorum ama yıldızlar o kadar yakın ve çoktular ki, tüm bu olumsuz şartlara rağmen onları görmek beni çok mutlu etmiş olsa gerek 🙂 …
Tuvalete doğru giderken daha kapsında içeriye giremeyeceğim kadar keskin bir kokuyla karşılaştım. Ve içeriye girmeden, gecenin karanlığında, yıldızların altında, dona dona tam da rahatladım derken geceyi yırtan bir eşek anırması beni yerimden zıplattı. Biraz ilerde kocaman kulaklı bir karaltı var gücüyle anırarak bize doğru geliyordu. Alt tarafı bir eşek ama belli mi olur Tibet eşeği bu, huyunu suyunu bilmiyoruz… Otobüse doğru koşar adım bir gidişimiz var (o arada tuvalete girme cesaretini gösteren bir kaç bayan arkadaş da dışarı çıkmışlardı)… İşte o zaman ilk defa anladım anyayı konyayı… 5000mt’ler ne demek, adama ne yapıyor anladım… Kalbim öyle hızlı çarpmaya başladı ki sanki yerinden fırlayacak. Bu eşek korkusu olamaz, mümkün değil. Bizi uyarmışlardı fazla hızlı hareket etmeyin, yavaş yavaş hareket edin diye… İrtifa konusundaki uyarılarının hepsi çıkıyordu.
Yaklaşık 1,5 saat daha yol gittik ve Türkiye saatine göre 19:30, Nepal saatine göre 22:30, Tibet saatine göre ise de 24:30’da otelimize vardık. Herkes çil yavruları gibi odalarına dağıldı. Bora yemek söylemiş, otel bize yemek hazırlamış olmalı ama kimsenin odadan çıkacak hali olduğunu sanmıyorum. Ben de üşümüştüm ve bir an önce yorganın altına girmek istiyordum. Odayı ısıtan herhangi bir teknoloji yoktu sanırım ama yorgan ve yün battaniye beni ısıtmaya yetti. Şu an saat 1:42 ve ben kat kat giyinik vaziyette bu satırları yazıyordum. Yalnız sabah uyandığımda üzerime giyeceklerimi (ki çoğunu da çıkartmamıştım zaten 🙂 yatağın içinde ısıtıp öyle giyinmeye karar vermiştim. Becerebilirsem sabah 7-8 gibi kalkıp fotoğraf çekmek istiyordum. Zira yorgunluktan börtmüş gözlerimle görebildiğim kadarıyla çok renkli biryere gelmiştik…
Yarın görüşmek üzere, iyi geceler…
23 Kasım 2012 Cuma, 09:29 at 09:29
Okurken nefesim daraldi, kalp atislarim hizlandi, bulanti geldi.:-)) Zaten bu korkudan gidemedim bir turlu Tibet’e…Üüüüü
23 Kasım 2012 Cuma, 09:41 at 09:41
Gitmiş gibi yaşatıyorsun. Ellerine gözlerine sağlık.
23 Kasım 2012 Cuma, 09:43 at 09:43
gidilecek yerler listesi: tibet. sil. sağol başak.
23 Kasım 2012 Cuma, 10:41 at 10:41
Yahu arkadaşlar neden hemen havlu attınız. Durun hele bakın ne güzellikler gelecek… Her güzel şeyin bir bedeli olacak tabii… Bence hemen karar vermeyin, diğer bölümleri de bekleyin derim 🙂
23 Kasım 2012 Cuma, 10:49 at 10:49
Puhahahaa 😀 yaa ne tatlı olmuş eşekle karşılaşma; gerçi zıplatmış seni yerinden ama… Bu arada ben de okurken yaşamış gibi oldum o anları, otobüs in-bin’lerini, soğuğu,karanlığı vs.. Hayır bi de itiraf ediyosun “su içmedim” diye.. 🙂 Tüm zorluklara rağmen MUHTEŞEM! Dünya üzerinde olabilecek en yüksek yerlere çıktınız! Giyecekleri yatak içinde ısıtmak süper bir fikir! Aklımda olsun gerekirse 😉 Aahhh o karlı, yak’lı, bayraklı, boz, ağaçsız, uçsuz bucaksız Tibet manzaraları,….Om mani padme hum…
23 Kasım 2012 Cuma, 11:04 at 11:04
“om mani padme hum” da ne demek?
23 Kasım 2012 Cuma, 11:13 at 11:13
O gördüğünüz dua bayraklarında yazan dua…Ayrıca tüm mantra tekerleklerinde, budistlerin ellerinde çevirdikleri dua çarklarında vs. hep bu yazar.. Çarklar çevrildikçe ve bayraklar rüzgarla sallandıkça bu dua evrene yayılır… “Selam olsun lotusun içindeki mücevhere” ya da “mücevher lotusun içinde gizli” gibi bi anlama geliyor ama tabii bu sözel ifadenin ardında Budistler için herşeyin özünü açıklayan bir anlamı var, o yüzden çok önemli bir mantra… Ben de çok severim bu mantrayı, Nepal’de başta budist yerler olmak üzere çarşılarda sokaklarda hep bu mantra yükseliyordu.. OM MANI PADME HUM…Bi anlamda, Rishikesh için “Shiva Shambhu” neyse, buralar için de “Om Mani Padme Hum” öyle yani Başakçım. Evden bulabilirsem bu mantranın en sevilen ve yaygın versiyonunu youtube’dan bulup sana göndereyim…
23 Kasım 2012 Cuma, 11:18 at 11:18
Heyecanla bir sonraki bölümü bekliyorum. Adeta bir macera romanı okur gibiyim. 🙂
23 Kasım 2012 Cuma, 11:21 at 11:21
Başakcığım, gerçekten de, gezilerini bir film gibi aktarıyorsun bize. Şimdiye kadar anlattıkların lay lay lom, pek bi keyifliydi ama gecenin bir yarısı, en savunmasız durumdayken hem de anırarak üzerine gelen bir eşek, olsa olsa Hitchcok filmlerine yaraşır. O rakımda, o soğukta, gecenin o saatinde o eşşeğin orada ne işi var arkadaş?
Yine de iyi dayanmışsınız o yükseklik ve soğuğa. İnsan evladının yaşayacağı yerler değil oraları bence. Yanında biraz konyak olsaymış harika olurmuş.
Sevgilerimle.
23 Kasım 2012 Cuma, 11:27 at 11:27
Hitchcok mu??? Abartmasak Servet Abi benim etim ne budum ne?
Eşek orada ne arıyor ben de bilmiyorum walla ama oradaydı işte.
Konyağa gelince… Bence hiç iyi olmazdı, alkol kesinlikle yasak o irtifada. 🙂
23 Kasım 2012 Cuma, 11:29 at 11:29
Başak’cım, uzun zamandır okumaya fırsat bulamadığım maceralarını en baştan okuyarak bugüne kadar geldim, roman gibi :)) ee şimdi ne olacak?? fotoğrafların, yazıların harika, eline gözüne sağlık :)))
heyecanla devamını bekliyorum! sevgiler…
23 Kasım 2012 Cuma, 11:43 at 11:43
Zehra Hanım yorumlar sanırım.
Asaf Halet Çelebi şöyle yazmış:
SİDHARTA
niyagrôdha
koskoca bir ağaç görüyorum
ufacık bir tohumda
o ne ağaç ne tohum
om mani padme hum (3 kere)
sidharta buddha
ben bir meyvayım
ağacım âlem
ne ağaç
ne meyva
ben bir denizde eriyorum
om mani padme hum (3 kere)
23 Kasım 2012 Cuma, 11:50 at 11:50
Hazır laf açılmışken, şu şiir de aklıma geldi Başakçım, yazmadan edemedim 🙂 Sevgiler…
SIDHARTA
niyagrôdhâ
koskoca bir ağaç görüyorum
ufacık bir tohumda
o ne ağaç ne tohum
om mani padme hum
om mani padme hum
om mani padme hum
sidharta buddha
ben bir meyvayım
ağacım alem
ne ağaç
ne meyva
ben bir denizde eriyorum
om mani padme hum
om mani padme hum
om mani padme hum
Asaf Halet Çelebi
23 Kasım 2012 Cuma, 11:50 at 11:50
İnanmıyorum! Aynı anda göndermişiz! 🙂
23 Kasım 2012 Cuma, 12:23 at 12:23
Gerçkten çok hoş.
OM MANİ PADME HUM.
OM MANİ PADME HUM.
OM MANİ PADME HUM.
Güzel dilekler her yere ulaşabiliyor…ne güzel
Selam ve sevgilerimle
23 Kasım 2012 Cuma, 12:38 at 12:38
:)))) sevgiler..
23 Kasım 2012 Cuma, 13:48 at 13:48
başak, harika anlatımın için teşekkürler. yaşamını sürekli istediğin şekilde renklendirmen dileklerimle…
23 Kasım 2012 Cuma, 14:54 at 14:54
Yazılarınla oralara götürüyorsun bizi Başak, sagol 🙂 gk
23 Kasım 2012 Cuma, 15:03 at 15:03
Başak’cığım,
Ben havlu atmıyorum ama nedense Tibet beni henüz kendine çekemedi; Potala Sarayı hariç.
Yine de çok hızlı çıkıldığı kanısındayım… Bölgeyi bilmiyorum ama 3.250-3.750 metreler gibi bir irtifada bir gece daha eklenilse bu seyahate insanların yaşayacağı tatsız deneyimler bir nebze olsun azalır ve sonuçta daha fazla keyif alınır.
Bu arada, madem irtifadan bu kadar az etkileniyorsun Nepal’de kamplı-pansiyonlu yüksek irtifada bir 15-20 günlük trekkinge ne dersin? ;-))))
Çok önemli bir nokta: SAKIN BİR DAHA ÇİŞİM GELECEK DİYE SUSUZ KALMA… SAKIIIIN!..,
Namasteeeee!..
23 Kasım 2012 Cuma, 17:39 at 17:39
Yavv…ne güzel bir anlatım bu, aynı 70’li yıllarda dinlediğim radyo tiyotrosu tadını aldım; merakla bekliyorum hikayenin devamını ( bu arada yutmi bozulmasın lütfen, hikaye onun yuttuklarının önüne geçmiş 🙂 )
23 Kasım 2012 Cuma, 21:51 at 21:51
Tuvalet konusunu ilerleyen günlerde nasıl hallettiğini merakla bekliyorum:)) Sen “Artık aşırı samimileştik şu kısacık zamanda” diyen ekibin içinde yoktun demek ki:))
24 Kasım 2012 Cumartesi, 08:43 at 08:43
Bayrak felan görmedim ben 🙂 Merakta etmiyom 🙂 Sonra kızıyorsunuz merak ettim diye 🙂
Ha bu arada yüksek irtifaya karşı çıkıştan önce asprin alsaydınız daha rahat ederdiniz:) Kaynak: http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/index.php?kategori_id=25&soru_id=4906
Neyse artık bi dahaki Tibet seyahatinde öyle yaparsınız yada yaparlar :))
Sarigul @ windy city 🙂
26 Kasım 2012 Pazartesi, 04:40 at 04:40
Sn. Hocam, yarın oldu hatta memlekette yarınıda geçti (burada henüz geçmedide:)) ama yazının devamı gelmedi :))
26 Kasım 2012 Pazartesi, 09:03 at 09:03
Yarın derken Tibet’in yarını buranın değik ki 🙂
28 Kasım 2012 Çarşamba, 11:25 at 11:25
Okurken bende yoruldum ,halbuki çankaya da 800 mtdeyim. Fotoğrafın gücü bu olsa gerek (Some places are like people: some shine and some don’t..The Shining filminden)